SERGİO LEONE’NİN “DOLAR ÜÇLEMESİ”
Dolar Üçlemesi serisi, 1964 yapımı olan Bir Avuç Dolar adlı film ile başlamaktadır. Leone’nin, Akira Kurosava’nın Yojimbo kurmacasından etkilenerek, onun yarattığı bir samurayın hikâyesini, vestern türüne yansıtmasıyla oluşturduğu bir film. Bir Avuç Dolar, Joe olarak hitap edilen ama kimliği ve hikâyesi belirsiz olan bir kovboyun sakin gibi gözüken ama aslında iki farklı suç çetesinin gerek çatışmalarına gerekse aralarında paylaşma çabalarına ev sahipliği yapan bir kasabaya gelişini ve bu karakterin gelişinin akabinde getirdiği durumları anlatıyor.
Film boyunca Joe’yu harekete geçiren güdünün altın olduğunu görürüz. Silah kullanmada usta olduğunu kanıtlayan Joe, hem Rojos’lar hem de Baksters’lar ile çalışma fırsatı yaratır ve onları birbirlerine düşürmeye başlar. Böylece kasabada büyük bir çatışmaya sebep olur ve sonunda çatışmayı Rojos’lar kazanır. Ama artık Joe ve kasabada ona yakın davranan Silvanito’da tehlikededir. Çünkü bu büyük çatışmayı başlatan olay, Joe’nun film boyunca yaptığı sayılı iyi davranıştan biri olan, Ramon’un zorla yanında tuttuğu Marisol’u ve ailesini kurtarmasıdır.
İlerleyen sahnelerde Joe tüm işkencelerden sonra kendini toparlar ve Ramon ile hesaplaşır. Filmin sonunda ise Ramon’u da öldüren Joe amacına ulaşarak altınların sahibi olur.
Filmde şiddet, paraya ulaşmak ve güçlü olduğunu kanıtlamak için bir araç olarak kullanılır. Ayrıca Joe, silah kullanmada iyi olması, iyi ata binmesi ve yalnız olması haricinde klasik vestern karakterlerinden gerek kıyafetleriyle gerek davranışlarıyla farklıdır. Böylece Leone ilk filmiyle farklı bir vestern dünyası ile karşılaşmamızı sağlar.
Dolar Üçlemesi’nin içerisinde yer alan ve 1965 yılında çekilen serinin ikinci filmi, Birkaç Dolar İçin. Film ödül avcılığı yapmakta olan Manco ve Mortimer adlı iki farklı karakterin banka soygunu yapmayı planlayan İndio ve çetesi karşısında bir araya gelerek, onların üzerindeki ödülü elde etmek uğruna giriştikleri mücadeleye odaklanır.
Mortimar burada sabırlı, zeki ve tecrübeli; Monco ise hızlı, adalete önem veren, güçlü bir kişiliği temsil eder. Manco ile Mortimar anlaşma yapar ve yaptıkları plan üzerine Manco, İndio’nun hem çetesine katılır hem de soygunda onlara yardımcı olur. Lakin soygun sonrası çete kendi içerisinde anlaşamamaya başlar. Bu sırada Mortimar ve Manco bu durumdan yararlanarak İndio hariç bütün çeteyi öldürür. Çünkü filmin sonunda öğreniriz ki, Mortimar’ın kız kardeşini ve kardeşinin eşini öldüren kişi İndio’dur.
Filmin son sahnelerine gelindiğinde Mortimar İndio’yu öldürerek intikamını alır ve yaptıkları işbirliği sayesinde bu iki ödül avcısı ödüle ve paraya sahip olurlar. Film onların yollarını ayırmaları ile sona erer.
Leone, Birkaç Dolar İçin filminde insan hayatının ne denli değersiz görüldüğünü bir kez daha vurgulamıştır. Bu vurguyu ise Amerika’da bir nevi meslek haline getirilen ödül avcılığını konu alarak yapmıştır. Böylece filmde kişiler şiddeti bir araç haline getirerek hem ödüllendirilmiş hem de amaçlarına ulaşabilmişlerdir.
Dolar Üçlemesi’nin son halkası ise 1966 yapım İyi, Kötü ve Çirkin. Serinin diğer iki filmine nazaran İyi, Kötü ve Çirkin’de Amerikan İç Savaşı gibi dış etkenlere daha çok değinen Leone, bu filminde birçok suçtan aranan bir suçlunun, bir ödül avcısının ve acımasız bir kiralık katilin iç savaş döneminin karmaşası içerisinde, saklanan yüklü bir miktardaki altını bulmaya çalışmalarını anlatmaktadır.
Filmde Clint Eastvood, “Sarışın” lakaplı iyi olarak nitelendirilen kişiyi; Lee Van Cleef, “Melekgöz” lakaplı kötü adamı; Eli Vallach, Tuco olarak adlandırılan çirkin kişisini canlandırmaktadır. Lakin her ne kadar kişiler belirli niteliklerle adlandırılmış olsa da, karakterler arasında yüzde yüz iyi ya da yüzde yüz kötü olarak belirtebileceğimiz bir ayrım yoktur. Çünkü hepsinin isteği paradır ve bunun uğruna hepsi kanunları hiçe sayarak suç işlemektedir.
Lakin bana göre burada Sarışın’ı iyi yapan adaletli oluşu, Tuco’nun çirkin olarak nitelendirilmesine neden olan benimsediği davranışları ve Melekgöz’ü kötü yapan ise para uğruna bir aileyi göz kırpmadan öldürebilmesi olabilir. İyi, Kötü ve Çirkin, genel olarak bu üç kişilik üzerinden ilerlese de en çok Tuco’yu ve onun hikâyesini görürüz. Diğer iki karakter ona göre daha yüzeysel kalır.
Kullanılan mekânlar ise yeri geldiğinde vestern, yeri geldiğinde savaş filmi izliyormuşuz hissi uyandırmıştır. Leone, film boyunca bir yandan karakterlerin arayışına ortak olmamıza bir yandan da Amerikan İç Savaşı’nın iç yüzünü görmemize yardımcı olmuştur. Ayrıca film boyunca savaşta tutsak alınanlara, yaralananlara, öldürülenlere değinse de savaşın nedenine odaklanmaması, onun savaşlara yönelik görüşünü anlamamızda da etili olmuştur. Çünkü film çekimlerinden önce savaşın alanlarına giderek savaştan kalan izleri inceleyen Leone, savaşın nedeninin değil, savaşta verilen kayıpların, savaşın acı gerçeklerinin anlatılması gerekmektedir ki kendisi de bu konuda Amerikalıların gerçek tarihlerini tam olarak yansıtmadıklarını düşünmektedir.
Filmin sonuna doğru ise Sarışın, Melekgöz’ü öldürür ve Tuco’ya küçük bir oyun oynar. Sonunda ise hem Tuco hem de Sarışın altınlara kavuşur ve yollarını ayırırlar.
Leone’nin Dolar Üçlemesine baktığımızda, Amerika’nın Avrupalı bir yönetmenin perspektifinden nasıl göründüğünü anlamamıza yönelik önemli bir seri olduğunu söyleyebiliriz.
Seriyi genel olarak ele almak adına ise ona, beş farklı pencereden bakmamız mümkündür. Bunlardan ilki filmde aile kurumunun bir zayıflık olarak gösterilmesidir. Leone’nin filmlerinde ailedense bireysellik ön plandadır ve aileyi bir yarasız ve gereksiz olarak tanımlar. Öyle ki seri boyunca ailelerin ya katledilişine ya da korku içerisine yaşamaya çalışmalarına tanık oluruz.
İkinci olarak ele alınması gereken konu ise kadının seride nasıl yansıtıldığı ile ilgilidir. Leone üç filmde de kadın karakterlere önemli bir rol atfetmez, kadınları arka plana atmasının yanı sıra onları odaklanmayı önleyici olarak da tasvir eder. Ayrıca Leone aşkı, cinselliği ve kadın erkek ilişkilerini de bir zayıflık olarak gösterir ve hatta onu ölümle bağdaştırır. Ramon’un parayı ikinci plana atarak Marisol karakterine odaklanması ve sonucunda hayatını kaybetmesi buna örnek olarak verilebilir.
Üçüncü olarak Kızılderililer Amerikan vestern filmlerinde düşman olarak gösterilirken, Leone vesternlerin bu yönünü sinemasına aktarmamış ve İndio, Melekgöz gibi kötü karakterlerle klasik vesternin dışına çıkmıştır. Lakin bir kez İyi, Kötü ve Çirkin’de Tuco’nun hedef tahtalarına ateş ettiği sahnede, hedef tahtalarının Kızılderili imajına sahip oluşu ile Kızılderililerin katledilişini ve istila sonrası beyazların yerlileri nasıl gördüğünü ve onların hayatlarını ne denli hiçe saydıklarını da eleştirel bir biçimde bize aktarmıştır. Böylece onun filmleri, yapılan katliamların altını çizerek Amerikan’ın kuruluşunun ve istilasının gerçekçi bir tasvirini yapmıştır.
Dördüncü ve Sergio Leone’nin otör bir yönetmen olarak tanımlanmasında etkili olan bir diğer unsur ise şiddeti yansıtış biçimidir. Şiddeti üç filminde de kaçınılamaz bir gerçekmiş gibi gösteren Leone, şiddeti karakterlerin hayatta kalabilmeleri adına bir zorunluluk haline getirir. Lakin bizde gösterdiği şiddet klasik vestern filmlerindekinden oldukça farklıdır.
Her üç kurmacada da şiddetin her türlüsü ile karşılaşırız ve tetikleyici neden çoğunlukla para kazanma arzusudur. Ayrıca karakterler de şiddeti benimseyen hatta onu başlıca zevk unsurlarından biri olarak gören kişilerdir. Bir Avuç Dolar’da Ramon’un bütün bir aileyi yok etmesi, Birkaç Dolar İçin’de İndio’nun bir ödül avcılığı yapan bir adamın ailesini katletmesi, İyi, Kötü ve Çirkin’de Melekgöz’ün para karşılığı birçok kişiyi öldürmesi, iç savaşın acı gerçeklerinin çarpıcı bir şekilde anlatılması… Tüm bunlar Leone’un şiddeti sinemasında bir anlatı üslubu haline getirdiğinin göstergesidir.
Beşinci olarak filmlerinde kameranın, kurgu tekniklerinin, mekânın, kostümlerin, sesin ve müziğin kullanımı, yönetmenin dünyasını aktarmasında oldukça önemli bir yere sahiptir. Düello sahnelerinde planların sürekli farklılaşması, kameranın karakterlerin yüz ifadelerine odaklanması, belirli sahnelerde hareketin yavaşlatılması, geçmiş zamana dönüşlerin yapılması… Tüm bunlar Leone’nin sinemanın tekniklerini, heyecanı arttırmak ve gerilim uyandırmak amacıyla kullanmasına örnektir.
Mekân olarak ise ıssız görünümlü kasabalar seçilse de serinin son filminde Leone esir kampları ve savaş alanlarıyla vestern ve savaş filmlerine ait mekân tasvirlerini bir araya getirmiştir.
Ayrıca Karakterler de toz toprak içinde kalmış kıyafetleri ve kirli sakalları ile klasik vestern karakterlerinden bir kez daha ayrılır. Tabi sadece görünümleriyle değil şiddete meyilli, çıkarlarını ön planda tutan ve parayı her daim önceleyen karakteristik özellikleriyle de farklı ve gerçekçi bir havaya sahiptirler. Hatta Clint Eastvood’un oynadığı karakterlerin Amerikalı bir kovboydansa Meksikalı biri gibi giyiniyor olması, Leone’nin kalıplaşmış yargıları yıktığına bir örnektir.
Sesin kullanımı ise gerçekçiliği ve gerilimi arttıran bir yapıdadır. Örneğin düello sahnelerinde müziğin yerini sessizliğe ve anlık doğanın sesine bırakması gerilimi sağlayan bir unsur olmuştur.
Filmde kullanılan müzikler ise çok önemli bir yere sahiptir. Serinin üç filminin de bestecisi olan Ennio Morricone’nin yaptığı müzikler filmin olay örgüsü ve karakterleriyle iç içe girmiş ve böylece hikâyenin parçası olmuştur. Bu yüzden müzikler çekimlerden önce bestelenmiş ve oyuncuların rollerine ve filme daha iyi adapte olabilmesi için çekimler esnasında müzikler çalmaya devam etmiştir. Seride müziğin sözlerden daha etkileyici olması onu klasik vestern türünden bir kez daha ayırmıştır. Morricone’nin doğanın, silahların ve müzik aletlerinin seslerini bir araya getirerek oluşturduğu müzikleri, müziğin bir anlatı dili olarak kullanılabileceğinin kanıtıdır.
Böylece Sergio Leone, paranın her şeyden önemli olarak görüldüğü ataerkil bir dünyayı bizlere Spagetti Vestern türünün özellikleri ile sunar. Çıktığı yıllarda bazı kesimlerce gençler için uygun görülmeyen bu filmler, Amerika’nın kalıplaşmış yargılarına bir eleştiri niteliği taşımaktadır.
Sergio Leone’nin seri boyuna şiddeti ön planda tutmasını ve savaşların görünmeyen yüzünü, Amerika’nın gömülmeye çalışılan katliamlarla dolu tarihini hikâyenin arka planında ele almasını ben daha çok çocukluğunda yaşadığı olayların, faşist yönetimin ona bıraktığı izlerin ve 2.Dünya Savaşı etkilerini yakından görmüş olmasının etkili olduğunu düşünüyorum. Öyle ki kendisi de tarihin nasıl kolayca yönlendirilebileceğini sorguladığını ve bunun asıl nedeninin de faşist bir yönetim altında büyümesi olduğunu söylemiştir.
Tüm bunlardan hareketle Sergio Leone’nin hem sinema tarihine hem de vestern türüne yeni bir soluk getirdiğini ve tür sinemasına ait vestern filmlerinin, Amerikan ideolojisini meşrulaştırmaya yönelik tarzının yıkılmasında etkili olduğunu söyleyebiliriz.
İrem Doruk
KAYNAKÇA: Abisel, N. (2016). Popüler Sinema ve Film Türleri. Ankara: De Ki. Atayman, V. (2019). Şiddetin Mitolojisi. İstanbul: İthaki. Gül, M., - Sepetçi, T. (2017). Sinemada Şiddetin Estetize Edilmesi: Zincirsiz veBirkaç Dolar İçin Filmlerinin Metinlerarası Karşılaştırması. Abant Kültürel Araştırmalar Dergisi, 26-31. Navaıllah, F. (1984). Bir Efsane Yenileyicisi Sergio Leone. Gelişim Sinema, 33-35. Ryan, M. - Kellner, D. (1997). Politik Kamera. İstanbul: Ayrıntı. Talibov, O. (2019). Sergio Leone Sinemasında Amerika£anın Tasviri (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Radyo Televizyon ve Sinema Anabilim Dalı, Sinema Bilim Dalı. İstanbul.