USTALARIN VASATI

Al Pacino, Robert De Niro adlarını görünce, iki tanıdığa rastlamış gibi olur Türk izleyicisi. Kendinden yaşça büyük, yolca ilerde birine bakışı gibi bu yıldızlara saygıyla, sevgiyle yaklaşır. Kendinden olana göstermediği ilgiyi bu amerikalılardan esirgemez.

Bir eğlence aracı olarak onların filmlerini keyifle izler. Bunu niye izliyorum, bu filme kolayca nasıl erişebiliyorum gibi sorguları aklına getirmeyecek denli güvenir, yabancılamaz onları.

Yaymaca filmlerin en iyisini, en etkilisini yapma üstünlüğünü kimseler kaptırmayan Holivud da onları yabancılamaz. Ruha göre film yaratır, zamana göre yayına çıkartır. Dünyanın her yerine uygun tasarımlarıyla kimseyi kendi haline bırakmamayı ilke edinen bu sömürgen yapının kimi filmlerinde de Türk öznesi ya açık anlatımın içinde görünür ya da kurgu katmanlarına yerleştirilerek gösterilir.

Sözgelimi, iki tanınmış oyuncunun oynadığı bu kurmacada, Rooster’in ortağının takma adı Turk. Turk, Türk karşılığı olarak mı kullanılmış, yoksa Turkey’in kısaltılmış hali mi? Eğer takma adı Rooster olan ortak, kelimenin gerçek anlamı olan horoz ise Turk, aynı bakışla Hindi mi? Horoz ve Hindi yan yana gelince nasıl bir ortaklık kurulur? Uzun yıllar birlikte çalışan iki polisin, bu adlarla anılmasına neler neden olmuştur?…

Yoksa, tüm bunlar yazanın kuruntusu bir masal, aslında her şey rastlantısal bir durum mu? İzlemeden bilemeyiz; izleyelim, görelim…