KÖPEK BALIĞI
Yönetmenliğini Steven Spielberg’in yaptığı, 1975 yılında seyirciyle buluşan Javs (Jaws), geleneksel kurum ve değerlerdeki gevşeme ile yetkelerin başarısızlığı sonucunda içsel olarak zayıflamış bir toplumu resmeder.
Peter Benchley’in aynı adlı romanından beyaz perdeye aktarılan Javs, sonu itibariyle farklılık gösterse de her iki yapıt da kapitalizmin ve ataerk düşüncenin yeniden üretimini sağlarken aynı yöntemleri tercih etmektedirler. Bu yöntemlerin gerilim ve macera unsurlarını kullanmak olduğunu söyleyebilmek mümkün. Filmin çekiminde yönetmene yardım eden ve muhabir olarak filmde rol alan Benchley, filme çok karıştığı ve fazla eleştirdiği için setten atılsa da filmi beğendiğini belirtmiştir.
Sinemayı, anlatma biçimi olarak görseli kullanan bir sanat olarak değerlendirdiğimiz de bir şeyi anlatırken anlatının kendisinden çok nasıl anlattığımız önemlidir. Çünkü seyirciler, bütün görüş alanını kaplayan beyaz perdenin üzerinde görüntüleri takip ederler, böylece mesajın kendisinden çok anlatılış biçemi ön plana çıkmış olur.
Peki Türkçeye ‘Denizin dişleri’ ya da ‘Köpek balığı’ olarak çevrilen Javs, bize ne söylüyor? “Sermayenin kazanması için dışardan gelen tehlikeler yok edilmeli.’’ Mesajın anlatılış biçiminde ise kamerayı çok iyi kullanan Spielberg’in uzun takip sahnelerinde, odak noktası bulmada nasıl yöntemler tercih ettiğini görebiliyoruz.
Burada 25 yıldır bir silah dahi sıkılmadı
Filmin, konusu bakımından bir canavar filmi olduğunu söyleyebilmek mümkün değil. Çünkü filmin ancak dörtte birlik bir kısmında köpek balığını görüyoruz. Kurmaca, tek parça olarak kurgulanmış olsa da hikaye bakımından iki bölüm olarak değerlendirmek mümkün. İlk ayrımda Amity adasında yaşayan şef Martin Brody, ailesi ve Amity adası halkının huzur dolu süren yaşamı, tatil sezonunda burayı kendisine avlanma bölgesi olarak seçen köpek balığının gelmesiyle değişiyor.
İkinci ayrımda ise polis şefi Brody, köpek balığı avcısı Kuint ve deniz dirimbilimcisi Hooper, kasaba halkının ticaretini ve yaşantısını tehlikeye atan köpek balığı ile mücadele için bir araya geliyorlar.
Film hikaye anlatış biçiminde, Joseph Campbell’in, Kahramanın Sonsuz Yolculuğu kitabında bahsettiği, masallarda, mitlerde, antik tiyatro da on iki adımdan oluşan öykü anlatıcılığının unsurları işlenmiştir.
Filmin başlangıç sahnesinde, şef Brody’nin ailesinin evini ve ada yaşamını tanımış oluyoruz. Hatta bir konuşmada geçen “Burada 25 yıldır bir silah dahi sıkılmadı.” sözü, ada halkının kendi içerisinde ne kadar huzurlu yaşam sürdüğüne bir işaret.
Kamp ateşi etrafında eğlenen gençlerden ikisi yüzmeye karar verince birisine köpek balığı saldırıyor böylece huzur dolu ortam dağılıyor. Köpek balığının gelmesiyle Brody “sıradan dünyasından” uzaklaşarak maceraya atılıyor böylece kahramanın yolculuğu başlamış oluyor: “Maceraya Çağrı”
Şef Brody, sahilin kapanmasını ve insanların köpek balığı gidene kadar yüzmemesini istiyor, fakat başkan, tatil sezonu olduğu için turistlerin gelmeyeceğinden endişelenerek bu isteği geri çeviriyor. Bu ayrımda geçen konuşmada, önceden de böyle bir durum yaşandığını fakat üzerinin kapatıldığını fark ediyoruz. Zaten Şef Brody yüzmekten kaçınmaktadır ve deniz korkusu var. Bu yüzden “Çağrının Reddi” bölümü gerçekleşmiş oluyor.
Kasabadan birisi, herkesin yüzdüğü bir anda yeniden köpek balığı saldırısına uğrar. Üstelik Şef Brody’nin oğlu da denizdedir ve o da köpek balığını görür. Çocuk sarsıntı geçirdiği için hastaneye kaldırılır. Böylece “ilk eşik” geçilmiş olur. Şef Brody, Hooper ile görüşerek başkanı köpek balığının yok edilmesi gerektiğine ikna eder ve Kuint’in önderliğinde, sıradan dünyadan çıkış yapılarak, özel dünyaya geçiş gerçekleştirilir.
Hooper ve Kuint arasındaki geleneksi ve yenilikçi köpek balığı avcılığı karşılaştırması, çatışmaya dönüşür. Kuint’in o kadar eğitimine karşın vasıfsız gördüğü Hooper ve kendi içerisinde sınıflar arası çatışmaya döndürdüğü gerilim ortamı “sınavlar, müttefikler, düşmanlar” katmanını da hikayeye eklemiş olur.
Şef Brody, denizde kaldığı süre boyunca çok acılar çeker. Çünkü deniz onu tutmaktadır ancak karısının ona vermiş olduğu haplarla bu tutulmayı engellemektedir. Köpek balığının gelmesi için sürekli pis kokulu yemlerden atmak zorunda olmasının yanı sıra, Kuint ve Hooper arasındaki güç çatışmasında dengeyi sağlarken, ayak işlerini de yapmaktadır. Aralarında denize en uzak kişi kendisidir. Üstelik karadan uzak, okyanusun ortasındadırlar. Böylece kendisi için “çile” aşaması başlamış olur.
Film boyunca “akıl hocası” unvanına Kuint sahip çıkar. Çünkü Kuint ‘Orca’ adlı gemisinde hakimiyeti sağlarken saygınlık edinmenin de yollarını aramaktadır. Hooper ile Brody’i yönlendirerek, tehlike anında ne yapmaları gerektiğini sürekli olarak yinelemektedir. Kökenbilim açısından Orca, beyaz köpek balığı katili anlamına gelmektedir ve kişiler bir beyaz köpek balığı avlama gayretindedir. Kuint ise beşinci anlamına gelmektedir.
Denizin ortasında saatlerini, günlerini harcayan Kuint, Hooper ve Brody, birbirlerinin özel yaşamlarını da öğrenmeye ve yakınlaşmaya başlarlar. Bu sırada Brody artık deniz yaşamına alışmış olur ve böylece kahramanda “büyük değişim” gerçekleşir. Kuint ve Hooper’in kendi aralarında yaptıkları güç gösterisi de giderek dostluğa ve karşılıklı saygıya dönüşür. Bu değişim “armağan” olarak nitelendirilebilir. Artık güç yarışından öte dostluk ve köpek balığından kurtulma amacı ortak nokta haline gelmiştir.
Saldırılar sırasında köpek balığının sandıkları kadar küçük olmadığını anlamalarıyla öykü, “doruk noktasına” ulaşmış olur. Brody, Amity adasındaki polis merkeziyle iletişim kurarak yeni bir gemiye ihtiyaçları olduğunu söyler, onları almalarını ister, böylece “dönüş yolu” tasarlamaya çalışır. Fakat Kuint bunu gereksiz görerek onların dışarıyla iletişimlerini sağlayan tek araç olan telefonu parçalar.
Köpek balığına karşı Kuint’in çözümleri artık işe yaramamaktadır. Bundan dolayı Hooper’in yenilikçi gereçlerinden yardım alarak köpek balığı ile mücadele etmeye karar verirler. Kafesle denize girip köpek balığına zehir enjekte etmeyi bekleyen Hooper, saklanarak köpek balığından kurtulur. Köpek balığı gemideki Kuint’i yer. Böylece Kuint, filmde köpek balığı tarafından yenilen beşinci kişi olur.
Sonrasında Brody gemiye çıkan köpek balığının ağzına oksijen tüpü atar, silahla ateş etmesiyle tüp patlar ve köpek balığı parçalanır. Bu aşamada Hooper yüzerek Brody’in yanına gider ve kahramanların “iksir ile eve dönüş” aşaması da gerçekleşmiş olur.
Köpek balığının yok olması
Köpek balığını oksijen tüpü ile patlatmak mümkün mü diye düşünüldüğünde pek mantıklı gelmiyor. Hatta öykünün yazarı Benchley, böyle bir sonu reddettiği ve mantıklı bulmadığı için setten atılıyor. Fakat seyircilerin çok uzun uğraşlar sonucu bekledikleri sonuç sunulmuş oluyor: Köpek balığının yok olması.
Klasik Anlatı kurallarını neredeyse eksiksiz olarak hikayesinde işleyen Spielberg, bu yöntemin sinema karşılığını sağlayarak seyircinin istediği sonla birlikte filmi bitirmiştir.
Film de göze çarpan bir başka öge ise toplumsal anlamda, insanların sürü psikolojisine karşı zaaflarıdır. Köpek balığı saldırısının olduğunu bilmelerine rağmen bir kişinin denize girmesiyle herkes denize girer. Böylece tek bir kişinin yaptığı eylemin herkesi etkilediğini görmek mümkün.
Bir diğer önemli nokta ise medyanın toplumdaki etkisidir. Film boyunca belediye başkanı basın çalışanlarından olayları kendi istediği şekilde yayınlamalarını istemiş, turistlerin gelmesi için sorunsuz olarak olayları aktarımını sağlamıştır.
Filmde, güvenliğe karşılık para akışının kesilmemesini isteyen görece zengin, ayrıcalıklı ve kent soylu siyasi sınıfın yaptırımlarının, halk üzerinde etkin oluşunu görebilmek mümkün.
Filmde kadınlar, erkeğin görevini yapmasını engelleyen, baştan çıkarıcı, görev ve sorumluluk yapmada sorun olarak sunulmaktadır. Brody’in karısı, ev içinde sürekli çocuklar için endişelenmekte ve eşinin huzurunu sağlamakla görevlendirilmektedir. Kadını dört duvar arasına edilgen konumda hapsetmeye çalışması, olay örgüsünün ataerki zihniyeti yeniden üretici ve güçlendirici unsurlar barındırması, filmin, ideolojik katmanlarının olduğunun da bir göstergesi.
Steven Spielberg
Javs, 1975 yılında henüz 29 yaşında olan Steven Spielberg’in adını dünyaya duyuran film olmuştur. Yönetmen, Javs filmi ile melez bir türün klasikleşmesini sağlamıştır. Melez tür olarak nitelendirdiğimiz filmin içerisinde, gerilim ve macera unsurlarının bulunduğunu söyleyebilmek mümkün.
Sanatta bilinçaltının gizemini ve sınırlarını keşfetmek için çıkılan yolu izleyen gerilim, insanlar arasındaki ortak korku unsurlarını saptayarak sinema ve edebiyatta duygulara hitap eden yapıtların ortaya çıkmasına olanak sağlamıştır.
Gerilim ve macera unsurlarını ideolojik kaygıyla hikayeye işleyen kurmacanın, toplum üzerinde maddi ve manevi etkilerinin olduğunu söyleyebilmek mümkün. Steven Spielberg’in egemen bakış açısının yeniden üretimini etkin biçimde işlediği Javs filmi, toplumun yapı taşlarını oluşturan kurumların sorgulamasını sağlayan bir yapıya da sahip.
Filmin müziğini yapan John Villiams, sözden çok ezginin temasına odaklanmıştır böylece müzik gerilim temasını işlemeye yönelik özelliklere sahip olsa da macera unsurlarını da işleyerek öykü anlatmayı başarabilmiştir.
Döneminde çok konuşulan ve üzerinden kırk altı yıl geçmesine karşın bilinirliğini koruyan film, yeni Holivud sinemasının öncülerinden olmuştur.
Yedi milyon dolarlık bir bütçe ile çekilen filmin gösteriminin yapıldığı yıllarda sinema salonlarının önündeki bitmeyen gişe kuyrukları filmin herkesçe bilinirliğini arttırmıştır.
Kurmaca, kimi insanların denize girememesine, suya yaklaşamamasına neden olsa da dünya genelinde 470 milyon dolar gişe yapmıştır. Gösterildiği yıl, dört dalda aday olduğu Oscar’da, En İyi Ses, En İyi Kurgu ve En İyi Özgün Müzik ödüllerini kazanmıştır.
Ayşenur Teke