“SENİN YÜREĞİN İYİLİK DOLU”

Halit Refiğ’in yönettiği ve 26. Altın Portakal En İyi Yönetmen Ödülünü kazandığı 1988 yapımı Hanım filmi, değişen İstanbul’un yalnızlığını, yapayalnız şekilde ölümünü bekleyen bir kadının kedisiyle arasındaki bağı üzerinden anlatır.

Yıldız Kenter’in Olcay Hanım’ı canlandırdığı film, kanser hastası olduğunu öğrenen fakat bunu paylaşıp kimseden yardım isteyemeyecek bir kadının hikâyesini merkeze alır.

Geçmişin değerlerine bağlı köklü bir aileden gelen Olcay Hanım, eşini genç yaşta kaybetmiştir ve kızıyla arasında kuşak farkından dolayı kopuk bir bağ vardır. Olcay Hanım’ın ne kadar sevgi dolu ve iyi yürekli olduğu aşikâr olsa da kızı ne yazık ki ondan uzakta, ilgisiz bir şekilde kendi hayatını sürdürmektedir.

Hanım – 1988

Kedisi Hanım’la kendi yalnızlığını paylaşan Olcay Hanım, hastalığının sonunda ölüme teslim olacağını bildiğinden, kedisine bir yuva aramak için konu komşu dolaşmaya başlar fakat ne yazık ki onu sahiplendirebileceği iyi bir yuva bulamaz. Çevresinde onu elinde kedisiyle gören insanların tepkileri kameraya yansır: herkes Olcay Hanım’ın tinsel olarak iyi olmadığını ve yaşlılığın getirdiği yalnızlıktan bu halde olduğunu düşünmektedir. Fakat Olcay Hanımın asıl kaygısı ne ölümdür ne de yaşlılık. Olcay Hanım’ın asıl korkusu o öldükten sonra yalnız kalacak kedisine bir yuva bulamamak ve onu yapayalnız bırakmaktır.

“Azrail bu evin içinde hanım, beni almaya geldi.”

Hanım’a yuva olacak bir aile bulamadığı bir günün gecesi, Olcay Hanım eski tabloları ve eşiyle olan fotoğraflarının altında uyuyakalır. Uyandığında, sanki bir karaltı karşısında onunla konuşmakta, onu ölüme çağırmaktadır. Korku ve titremeyle gölgeye doğru yürüyen Olcay Hanım, tam silüete dokunacakken, Hanım ayaklarına dolanır ve Olcay Hanım irkilir. “Azrail bu evin içinde hanım, beni almaya geldiler” der ve geceyi bu boşluk hissiyle kapatır.

“Yalnızlığın önemi kalmadı artık, sen geldin ya bu bana yeter”

Olcay Hanım yine çaresizce cevapsız arayışlardan dönerken, otobüste gençleri izler, konuşmalarını dinler, onlara ne kadar uzak olduğunu fark eder ve içindeki yalnızlık hissiyle boğulduğunu hisseder. Gece olduğunda yine aynı gölge karşısına çıkar: bu karaltı, aslında Olcay Hanım’ın eşine aittir.
“Korkma benim. Neyin var Olcay, neden bu kadar acı çekiyorsun?”
“Bana ihtiyacın var biliyorum” Sana çok muhtacım, ama benim için ne yapabilirsin?”
“Konuşurum seninle, seni dinlerim bana her şeyi anlatmalısın”
Kanser olduğunu, kızıyla arasındaki uzaklığı anlatır Olcay Hanım. “Hiç vakti yok benimle ilgilenecek” diye eklediğinde, eşi bundan sonra ona hep geleceğini söyler: “Senin yüreğin iyilik dolu Olcay; bu dünyada acı çekmeden yaşaman imkânsız.”

“Bir miskin kediden başka kimsen yok.”

Olcay Hanım ne yazık ki değişen İstanbul’un eski hatıralarını taşıyan bir avuç insandan biridir. Ne sokaktaki insanlar, ne kendi kızı ne de başkasıyla bağ kurabilir.
Kızı Ülkü annesine yaptığı son ziyarette de annesinden bir miktar para ister ve yeni arkadaşı Ender ile bir butik açacağını söyler. Olcay hanımdan evi satmasını isteyen Ülkü, “Bir miskin kediden başka kimsen yok.” Diyerek annesini terk eder.

Satmasını istediği ev, Olcay Hanım’ın tüm geçmişini, anılarını, sevgisini, anneliğini, müziğini, ve en önemlisi kedisi Hanım’ı koruyan yuvasıdır. Fakat anne kız arasında artık ne bir bağ ne de bir yakınlık kalmıştır.

Piyano dersleri verdiği Canan hariç bir insana yakınlık duymaktadır. Olcay Hanım ölmeden önce de tüm piyano notlarını, eski Istanbul bestecilerinin kıymetli sayfalarını Canan’a armağan eder.

Hanım – 1988

Yine elinde Hanım, sahilde oturup ne yapacağını bilmez halde zamanın geçmesini beklerken bir grup genç gelip acımasızca Olcay Hanımla alay edip, kedisini almaya çalışırlar. Halit Refiğ burada da toplumun değişen yüzünün gerçekliğini seyircinin yüzüne çarpar. “Dünya ne terbiyesiz olmuş; insafsızlık, acımasızlık herkese bulaşmış…”

“Nice zamandır Boğaz’ı denizden görmemiştim”

Necip Kaptan’la olan konuşmaları, ikisinin de İstanbul’u kaybeme korkusu onları ortak bir paydada birleştirir.
“Biliyor musun necip kaptan ben bu gemiciği ne zaman uzaktan geçerken görsem bana eski günleri hatırlatırdı. O uzun bacalı eski boğaz gemilerini ne çok severdim. Hatırlar mısın?”
“Nice zamandır Boğaz’ı denizden görmemiştim. Bir dünya gidiyor, yeni bir dünya geliyor. Bildik yalıların çoğu ortadan kaybolmuş, insanlarıyla birlikte.”
Bu konuşmalar, Olcay Hanım’ın yaşadığı içsel kırılmaları ve yeni İstanbulun toplumsal değişimlerine karşı hissettiği derin üzüntüyü yansıtmaktadır. Aynı zamanda, Necip Kaptan’ın öykünün sonunda yapacağı iyiliğe karşı zemin hazırlanmaktadır.

Hanım – 1988

Olcay Hanım kedisini son kez beslediğini bilmeden odasındaki sandalyesine oturup gecenin geçmesini beklerken, eşine kavuşacağından habersiz gözlerini kapatır. O gece, “hayatımda kalan tek canlı bağ” diye bahsettiği Hanım yalnız kalmış, ve belki de günlerce kapıyı birinin açıp sahibini göreceğini dilemiştir.

Günler geçtikten sonra kızı Ülkü, eve gelir ve annesinin ölümüyle yüzleşir. Filmde verilen kopuk bağ burada, bu sahnede bile canlıdır; Ülkü arkasına bile bakmadan annesinden kalan tek hatırayı, Hanım’ı evin bahçesine bırakır ve günler sonra Necip Kaptan onu yağmurlu bir gece sokağın pisliğinden ve yozlaşan toplumun sevgisizliğinden kurtarır.

Yaş almanın yalnızlığını toplumsal yalnızlıkla ve değer bilinciyle seyirciye aktaran Hanım filmi, değişen toplumun eskittiği değerleri ve insanları, yalnız bir kadının sessizce yok oluşu üzerinden anlatır. Eskiye dair her şeyin yavaşça değersizleştiği bu dönemde Olcay Hanımın ve kedisi Hanım’ın toplumda artık bir değeri kalmamıştır ve bu sebeple Olcay Hanım da kendisini kimseye yük etmeden yavaşça ölüme bırakır ve sonsuz kurtuluşu burada bulur. Kedisi Hanım da, son sahnede Olcay Hanımın huzur dolu bakışlarıyla yeni yuvasını bulmuştur.

Ede Kitap

Yorum

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen adınızı buraya giriniz