MOSKOVA SOKAKLARINDA BİR ÇARESİZ AYKA

Çağdaş yaşamın, insanı sürüklediği noktayı, başarılı bir şekilde yansıtmış bir kurmaca Ayka. Filmde Kırgız Türk’ü genç bir kadının, para kazanmak için yabancı bir şehirde, Moskova’da başına gelenleri izliyoruz.

Film güçlü bir çatışma ile başlıyor. Adeta doruk noktası diyebileceğimiz kadar güçlü bir başlangıç. Yeni doğurmuş bir kadın. Çocuğunu emzirmesi gerek. Fakat o çocuğunu hastanede bırakıp kaçıyor.

Seyircinin aklı hastanede kalan çocukta, gözü ise Moskova sokaklarında koşuşturan Ayka’da. Ayka’nın kötü biri olduğunu düşünüp ona kızmaya başlıyoruz. Bir yandan da düşünüyoruz; peki, nereye koşuyor bu kadın? Yanıtı film veriyor; tavuk ayıklamaya koşuyor…

Bu Nasıl Anne?

İşte yaşamın insanları getirdiği acınası yer ve bunu ekrana başarılı bir şekilde taşımayı başarmış bir film; Ayka.

Bir anne çocuğunu bırakıp çalışmaya gidiyor ise herhalde bu işin içinde başka bir iş var deyip devam ediyoruz filme.

Ana kişilik bizlere onu sevmeyeceğimiz bir şekilde tanıtılıyor daha filmin başında. Kötü bir baş kişiliğin öyküsünü izleyeceğimizi düşünüyoruz bir an, ama film bizi yanıltmayı başarıyor.

Kadın, yaraları iyileşmeden hastaneden kaçtığı için, sürekli kanamalar yaşıyor. Durumu o kadar kötü ki, ne bir evi var, ne de kendisiyle ilgilenecek zamanı. Sürekli çalışmak zorunda… Çünkü Ayka, Rusya’daki suç örgütünden borç almış ve borcunu ödemezse Kırgızistan’daki ablasının öldürüleceğini biliyor. Sürekli iş arıyor, bir yandan kendi yoksulluğuyla, diğer yanda onmayan yaralarıyla, dinmeyen acılarıyla boğuşuyor.

Kan ve Süt

Ayka, yeni doğurduğu için artık sütü gelmeye başlıyor. Sütü bir şekilde boşaltmaz ise göğüsleri iltihap kapabilir ve göğüslerini kaybedebilir. Sürekli yaralarından akan kanlar ile uğraşırken bir de şimdi sütünü boşaltmak zorunda. Böylece filmde bize vurgulanan ilk sıvı kan, ikinci sıvı ise süt oluyor.

Kurguyu düşündüğümüz zaman, bu iki sıvı, filmin içine sırayla yerleştirilmiş. Bir kan görüyoruz, bir süt. Kızıl ve ak. Simgeler üzerinden baktığımızda, iyiyi ve kötüyü, iyiliği ve kötülüğü yönetmen bu dille aktarmış diyebiliriz. İki sıvının kaynağı da aynı olduğuna göre, bunun güncel bir anlatıda, kişiliği anlattığı, Ayka’yı yansıttığı ortada.

Kişiliklerin yalnızca iyi ya da kötü olmadıkları, hem iyiliği hem de kötülüğü bünyelerinde barındırdıkları bu türden anlatılar, günümüzde yönetmenler tarafından çokça seçilen bir yöntem. Ana yaklaşım çağdaş yaşamın içerdiklerini, çağcıl bir anlatı ile süslemek.

İyilik mi, Kötülük mü?

Kazakistanlı Rus yönetmen Sergey Dvortsevoy, Ayka’da sergilediği anlatımla çok iyi bir iş çıkartmış. Ayka’nın, tıpkı bizim gibi iyiliği ve kötülüğü içinde barındıran bir insan olduğunu, çağın gerçekliğiyle ortaya koymuş.

Ancak yönetmen, filmin sonunda bir şaşırtmaca yapıyor ve bizlere, iyi olanın insan, kötü olanın çağdaş denilen düzen olduğunu düşündürtmeyi başarıyor.

Peki, Ayka bize ne kadar uzak?

Belki hastane de bırakıp kaçtığımız bir bebeğimiz veya arkamızdan kovalayan bir mafya yok. Ama sözgelimi, hepimizin yarım bırakıp gittiği işleri ve borçlandığı bankaları var. Ayka’yı farklı yolla kuşatan, çağdaş düzenlerin biçimlendirdiği yaşam, hepimizi aynı şekilde hizaya getirmeyi başarıyor.

İzlediğimiz kurmaca, aklıma, hayat seçimlerden ibarettir, sözünü düşürüyor.
Ayka’nın seçimleri ise bizi, bizlere anlatan bir öyküye dönüşüyor.

Ali Mansur Köse

Yorum

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen adınızı buraya giriniz