“ON EMİR”

Dekalog’un son bölümü, bireyciliği öne çıkaran anlayışın, bireyi getirdiği son noktayı ortaya koyan ve adına “Rock” denilen gürültülü müziğin üzerine yazılmış sözlerle başlıyor:
Öldür! Öldür! Öldür!
Tecavüz et!
Bütün hafta Zina Yap!
Ve Pazar günü geldiğinde
Anneni, babanı
Kız kardeşini patakla!
Senden küçükleri döv!
Çal!
Çünkü her şeyin sahibi sensin!

Sahnede şarkıyı okuyan ve seyirciler arasından ona ulaşmaya çalışan iki kişiyi bu müzik eşliğinde izliyoruz. Sahneden aşağıdaki adamı ve aşağıdan sahnedeki şarkıcıyı takip eden iki karşı açılı çekim, yedi parçaya ayrılarak kurgulanmış. Müziğin son tınılarıyla yeni bir sahneye geçiliyor. Eski mobilyalarla döşeli boş bir odadaki çevrilme, akvaryum suyunun üstünde ters dönmüş balıklarda sabitleniyor ve oradan mezarlıktaki son konuşmayı yapan birine kesmeyle geçiliyor. Ölüm üzerinden, iyi düşünülmüş bir sahne geçişi.

Dekalog, on bölüm halinde ve birbirinden bağımsız başlayıp, biten bir televizyon dizisi olarak çekilmiş. Kristof Kieslovski’nin adını ölümsüzleştirecek bir yapıt olarak, 1988 yılında yayınlandığı tarihten beri güncelliğini koruyabiliyor. Bu başarıda hem derinliği olan bir konu zincirine sahip olması hem de gerek çekim ve gerekse kurgu anlayışındaki zenginlikle güçlendirilen senaryosunun etkisi var. Yönetmen, anlatmak istediği pek çok hususu, geçerli sinema kurallarına uygun gerçekleştirdiği çekim ve kurgu tercihleriyle çok yalın hale getirebilmeyi başarıyor.

Film boyunca alt açı ve üst açı çekimlerle, hemen her sahnedeki tarafların düzeyini izleyiciye hatırlatıyor. Belki de yalnızca bu yönüyle ele alınacak olsa bile, sinemayı öğrenme aşamasında olanlar için çok verimli bir bilgi kaynağı olabilir. Filmdeki bu türden çekimlerden örnekler vermek, sanırım bu etkili sinema anlatımının önemini pekiştirir. İlk sahnede gördüğümüz rastlantı değil elbette. Alt açıdan gördüğümüz küçük kardeş, ilerleyen sahneler boyunca uyanık, anı yaşamaya eğilimli, aklının ve yeteneğinin her şeye yeteceğini düşünen, hükmeden baskın bir kişilik olarak karşımıza çıkıyor. Bütün öneriler ve yönlendirmeler ondan geliyor, abiyle birlikte uyguluyorlar.

Seyirciler arasında üst açıdan gördüğümüz, sıkışmışlığın ve kalabalığın arasında kendine yol bulmaya çalışan abi ise çizilen çevrede yaşayan, karısına karşı edilgen, oğlu ile ilişkisini bile karısının tavrına göre ayarlayan ezik ama daha duygusal bir kişilik olarak filmde yer buluyor.

Bu iki kardeş babalarının ölümüyle bir araya geliyor. Yönetmen neredeyse film boyunca iki kardeşi aynı çerçeve içerisinde gösteriyor. İkili çekimler de bile üçüncü bir gözle, kardeşleri birlikte görüyoruz. Kardeşlerin babaları, bir pul toplayıcısı ve ömrünü bu işe adamış. Yaşarken ilişki kuramadığı oğullarına çok değerli bir kalıt bırakıyor ama iki kardeş başlangıçta bunun değerinden habersizler. Fakat bu kalıtın değerini bilinler var. Onlara kısaca pulcular diyelim. İlk pulcu daha mezarlıktan döner dönmez geliyor ve babalarının borcu olduğunu, borca karşılık bir şeyler alabileceğini söylüyor. Bu adama da 1. Pulcu diyelim. 1. Pulcunun üzerimizde bıraktığı ilk izlenim; fırsatçı, anlaşılamamış olmanın ezikliğini ve hıncını, kurnazlıkla giderme peşindeki bir kişilik.

İkinci olarak, pulcuların başkanı geliyor babalarının evine. Adam, mezarlıkta babaları için son duayı yapan kişi. Burada şartlar eşit. Çekimler bunu anlatıyor. İki kardeş yine aynı kare içerisindeler ve karşılarındaki adam pulların çok ama çok değerli olduğunu anlatıyor. Çarçur etmeyin, adam bunlar için bir ömür boyu uğraştı, demeyi de ihmal etmiyor. Ama en değerli pullardan biri çarçur edilmişti bile. Büyük abinin oğlu, dededen bir anı olarak kendisine ayrılan pul, bir sürü oyun kartı karşılığında şehir meydanındaki pulcunun ayak işlerini yapan birine vermişti. Babasına, yani büyük kardeşe, o genci gösterdi. Pulun değerini öğrendikten halim selim adam gitti, yerine bu genç çocuğa karşı acımasız davranarak istediğini alan biri geldi. Genç, pulu sattığı adamı söylemek zorunda kaldı. Buna da üçüncü pulcu diyelim.

Üçüncü pulcu ile önce büyük kardeş görüşüyor. Görüşmenin başlarında büyük kardeş alt açıdan görünüyor. Yani tepeden bakıyor. Ancak karşısındakinin davranışlarından onu ele geçirebileceğini kavrayan üçüncü Pulcu durumu önce eşitliyor. Büyük kardeşin cebinden çıkardığı, elinde evirip çevirdiği ve bir türlü yakamadığı sigarası onu ele veriyor. Kendine güvenen (!) bir güvensizlik hali sergiliyor. Üçüncü pulcu bu durumu değerlendiriyor ve istediği sonucu alıyor. Sahnenin son planında acınası bir çöküşle koltuğa yığılmış duran büyük kardeş ve ona tepeden bir şahin gibi bakan üçüncü pulcu var.

Bu sigarayı yakamamama durumu hemen devamında, kardeşiyle bir dinleti sonrası buluştuğu sahnede de devam ediyor.

Üçüncü pulcunun elindeki değerli pulu almak üzere bu kez küçük kardeş bir deneme yapıyor. Değeri belli bir pulla gidiyor, pulcunun sesini ona belli etmeden kaydediyor ve pulumu ver kaset senin olsun diyor. Adam tuzağa düştüğünü anlıyor, pulu geriye veriyor. Ama bu sahnenin çekimlerinde bir terslik var gibi görünüyor. Tuzağa düşen üçüncü pulcu alt açıdan çekimlerle, tepeden bakmaya devam ediyor. Oysa pulu geriye alan genç adamın, ezen tarafın, istediğini elde etmenin üstünlüğüyle tepeden bakması gerekiyordu. Belli ki yönetmenin başka hesapları var…

Bu sahneye kadar iki kardeşin harici bedhahlarla uğraşmasını izledik. Filmin tam ortasındayız. Gelen sahneyle iki kardeşin arasına giren şüphe tohumlarının nasıl geliştiğini görmeye başlıyoruz. Abinin bilinçaltına atılan ilk çentik, kardeşinin kendinden habersiz kapı kilidini değiştirmesi oluyor. Şimdilik abinin yalnızca dışarıda bekleyişini sorun olarak gördüğü izlenimimiz var. Bu arada bir de köpek getirmiş, kardeşi. İki olayı da güvenlik amacıyla, bu işten anlayanların önerisiyle yaptığını anlatıyor abisine. İri ve azgın köpeğe alışması zaman alıyor ama sorun çözülüyor; köpek, abiyi tanıdıklar hanesine kaydediyor. Bu sahnede de kardeşler aynı karede, köpek karşı açılarında, tekli gösteriliyor. Küçük kardeş üçüncü pulcudan geri aldığı pulu abisine gösteriyor, iyi bir adamdı, bizimle görüşmek istiyor, diyor. Görüşmeye gidiyorlar. Üçüncü pulcu daha ilk kareden duruma hâkim. İki kardeş koltuğa büzüşmüşler, üçüncü pulcu alıcı kuşlar gibi tepelerinde. Çekim dili üçüncü pulcudan yana. Ağzındaki baklayı çıkarmadan önce bir istekte bulunuyor ve ertesi gün, parkta görüşelim diyor. Üçüncü pulcunun isteği filme bir katman daha ekliyor. Bir araya geliyorlar ve kim olduğunu bilmediğimiz üçüncü göz burada da devreye giriyor. Üçüncü göz hepsine birden tepeden bakıyor. Karşılıklı kesmelerle üçüncü pulcu durumu açıklıyor. Çok değerli bir serinin iki pulu iki kardeşte, biri ise kendisindedir. Sonunda baklayı çıkarıyor: O pulu vereceğini ama karşılığında, on altı yaşındaki böbrek bekleyen kızı için durumu uyan büyük kardeşin böbreğini istediğini söylüyor. Büyük kardeş şaşkınlıkla ayağa kalkıyor. Alt üst açı anlatımının belki de en can alıcı yeri burada başlıyor. Aşağıdaki üçüncü pulcu o kadar çaresiz ve muhtaç görünüyor ki, yukardaki büyük kardeşin şaşkınlığı yüzünden okunuyor.

İç çekimlerde olduğu gibi dış mekânlarda da pek fazla geniş ve ferah çekimlere yer verilmemiş, bu filmde. Küçük ve dar alanlara sıkışmışlık durumu, sahnelerin geçtiği mekânlarla birebir örtüşüyor. Babanın küçük evi, abinin toplu konut yuvası, pulcunun daracık dükkânı ve bu tıkanmışlığı pekiştiren sürekli yakın çekimler, karşı açı kurgular filmin bir başka özelliği.

Önceden hiç değer vermedikleri pullar, iki kardeşin tutkusu haline gelmeye başladı. İki kardeş serinin eksik pulu için istenen bedeli tartışıyorlar. Buna tartışma denmez aslında, küçük kardeşin büyük kardeşinin zaafları üzerinden onu ikna edişi, demek daha doğru olur. Sonunda ameliyat günü gelir, büyük kardeş ameliyathanede, küçük kardeş hemşire odasındadır. Koşut kurguyla iki olaya tanıklık ederiz. Bir yanda ameliyat, diğer yanda baba evine giren hırsız ya da hırsızların pulları çalışı vardır.

Yeni sahne iki kardeşin birlikte hastaneden çıkışıyla başlıyor. Aradan bir haftadan fazla zaman geçmiştir. Büyük kardeş pulu alıp almadığını sorar, küçüğü çıkarıp verir. Peşinden de kötü haberi söyler, soyulduk, der. Baba evine dönerler. Olayı inceleyen polis de gelir. Uyarı zilinin kablolarının içerden kesilmiş olduğunu, küçük kardeşinin bu durumu bilmediğini, kendisinin bir bilgisi olup olmadığını, abiye sorar. Evet, onu ben kesmiştim, her dokunduğumda ötüyordu, demir parmaklıkların yeterli olacağını düşündüm ve bağlantısını kopardım, der. Büyük kardeşten sonra küçük kardeş de ilk şüpheyle tanışır.

Belirgin olarak iki kardeşi karşılıklı kesmelerle görürüz, artık yan yana değiller. Küçük olan pulu abisine bırakır ve bir restaurantda iş buldum diyerek, yollarının ayrıldığını belirtir.

Yeni sahnede abinin filmin başından beri elinde oynadığı sigarasını ilk kez yakışına tanık oluruz. Soruşturmayı yürüten polis gelir, ona, utana sıkıla kardeşinden şüphelenmesinin sebeplerin sıralar. Köpek, kendini tanımayanlara karşı acımasızdı ama içeriye kilitlenmiş; ben ameliyattayken o dışardaydı, diye kardeşinin soruşturulmasın ister. Polis, kardeşinin hastaneden ayrılmadığını söyler ve onu kınayan bakışlarla kalkar, gider. Devamındaki sahnede bu kez küçük kardeş, ezile büzüle abisinden kuşkusunu dile getirir, polisin tavrı benzer olur, bir sonuç alınmaz. İki sahnenin de sonunda kardeşler, birbirinden kuşkulanmanın utancı içindedirler.

Film sonlara doğru akmaktadır. Büyük kardeş postanede görülür. Satıcıya yeni seri pul gelip gelmediğini sorar ve yeni çıkan pullardan üç tanesini satın alır. O, postaneden çıkmaya hazırlanırken, dışardan, kapının önünden küçük kardeş geçer. Bütün düğümlerin şehrin meydanında çözüleceğini düşündüren gelişmeler birbirini takip eder. 1. Pulcu yularından tuttuğu iri, siyah bir köpekle karşıdan karşıya geçer ve caddenin köşesinde, oyun kartlarıyla kandırarak çocuğun elindeki değerli pulu alan gençle buluşur. İki kardeş kavşağın ayrı köşelerinde bu buluşmayı izlerler. Çok geçmeden diğer yandan, üçüncü pulcu, yine elinde iri siyah bir köpek olduğu halde gelir ve diğer ikiliye katılır. Köpekler, kardeşlerin evindeki köpeğin benzeri, hatta üç köpek neredeyse tıpatıp aynıdır. Durumu uzaktan seyreden kardeşler, başlarına gelen her şeyi çözmüş görünüyorlar. Bu arada, başlardaki sahnede, üçüncü pulcunun dükkânında, küçük kardeşin pulcudan istediğini almasına karşın, neden üst açıyla gösterildiğinin de sırrı anlaşıldı. Küçük kardeş, yönetmenin ve yazarın bildiğini, avcıyken av olduğunu bilmiyormuş meğer.

Son sahnede iki kardeş birbirinden habersiz baba evinde karşılaşırlar. İkisi de birbirine karşı mahcup, düşüncelerinden duydukları pişmanlıkla, birbirlerinden şüphelendiklerini itiraf ederler. Masanın üzerinde küçük kardeşin dizdiği üç pul vardır ve büyük kardeş kendi getirdiği pulları onların yanına koyar; ikisi de aynı pullardan almıştır. Film başladığı müzikle son buluyor;

Öldür! Öldür! Öldür!
Tecavüz et!
Bütün hafta Zina Yap!
Ve Pazar günü geldiğinde
Anneni, babanı
Kız kardeşini patakla!
Senden küçükleri döv!
Çal!
Çünkü her şeyin sahibi sensin!

Yalnızca çekim açıları üzerinden değerlendirdiğimiz Dekalog’un onuncu bölümü, oyuncuların kıyafetleri, mekânların etkileri, oyun biçimleri gibi yapıma dönük değerler üzerinden olduğu kadar anlatımdaki soyut derinlikler açısından da incelenmeye değer bir yapıt.

Dekalog’un bu bölümü de diğer bölümler gibi, geçerli sinema kurallarına bağlı kalarak ve çok düşük sayılabilecek bütçeyle iyi bir film çekmenin ipuçlarını gösteriyor…

 

Önceki İçerikBeyaz Kadın Yönetmenden Etkileyici Bir Beyaz Adam Kurmacası
Sonraki İçerikVay Kıbrıs’ın haline!
" Yazacaksınız, yanılgı nerdedir, doğrusu ne olabilir; tartışacağız, iyisini elbirliğiyle araştıracağız. Hadi, hazır mısınız? Ben hazırım, ne eleştirmekten korkarım, ne eleştirilmekten; üstelik o çok sevdiğim kusurumu hâlâ düzeltemedim: Fena halde doğru söylerim!.” Atilla ilhan (1925-2005)

Yorum

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen adınızı buraya giriniz