Metin Erksan, sinemanın önemine ilişkin verdiği bir söylevde, Nurullah Ataç’ın düşüncesini tanık gösterir; “Değil mi ki sinema var, İsa’dan Önce-Sonra denmesi anlamını yitirmiştir. Bundan böyle Sinema’dan Öncesi ve Sonrası vardır.”
Sinemanın varlığıyla değişen alışkanlıkları, sağlanan dönüşümleri bir bir saymak yerine, onun yaşamsal etkisi ve önemini bu veciz anlatımla açıklayan Erksan, yapıtlarını oluştururken izlediği bakış yönünün de ipuçlarını verir.
“Susuz Yaz ile su; Yılanların Öcü ile toprak ve Kuyu ile kadın üzerinden mülkiyet kavramına açıklık getirmeye çalıştım” sözleriyle temel yaklaşımını açıklayan Metin Erksan, üç kurmacanın da uyarlama yazarıdır.
YILANLARIN ÖCÜ
Metin Erksan’ın yorumuyla Türk sinemasına kazandırılan Yılanların Öcü, toplumcul içeriği ve yönetmen tercihlerini öne çıkaran biçemiyle çekildiği dönemin diğer kurmacalarından çok ayrı bir yer edinir.
Güçlü olanla haklı olanının dirençlerinin sınandığı kurmacada Metin Erksan, her zaman olduğu gibi gerek oyuncu yönetimi gerekse oyunu izleyen çekim becerileriyle Yılanların Öcü’nün herşeyiyle kendisine ait olduğunun altını çizer.
SUSUZ YAZ
Susuz Yaz, Necati Cumalı’nın aynı adlı öyküsünden, Metin Erksan’ın beyaz perdeye uyarladığı bir kurmaca sinema filmi.
Metin Erksan’ın, su üzerinden toplumun yaşadığı gerçekleri anlattığı Susuz Yaz, Ege bölgesinde, Bademli köyünde 1963 yılında çekildi.
KUYU
Türk sinemasının yalnızca yazanı, kuranı değil, düşüneni olmak gibi zorlu bir yolu seçen Metin Erksan, yapıtlarında da bu zorlukların üstüne üstüne giden denemeleri yapmaktan çekinmez.
Sinemanın eğlence yönünü yadsımaz ama onun kurmacaları yalnızca eğlence üzerine kurulmaz. Her filminin mutlaka bir derde derman olması gereken yönü, düşünmeye yönelten uyarı görevi vardır.