ELVEDA BİTMEMİŞ TÜRKÜM

Türkiye’de yaşayan her insanın en az bir kere, meraklısının defalarca gönlüne misafir olmuş bir film; Selvi Boylum Al Yazmalım… Türk sinemasının birbirine en çok yakışan oyuncuları; Türkan Şoray ve Kadir İnanır…

Bu filmi ilk izlediğimde çocuktum daha. Tam olarak yaşımı hatırlamasam da okula başlamadığımı biliyorum. Çok etkilenmiştim ama ne tür bir etkilenme? Korkmuştum sanırım ve acımıştım Asya’ya… Samet’in arkasından koşarkenki hali hiç çıkmadı aklımdan. Sonrasında kaç kez izlediysem aynı his uyandı içimde. İzlemek dediysem bilinçli bir tercih değil; televizyon kanallarında gezinirken denk gelirdi sürekli. Öyle öyle izlemeye başladım.

Selvi Boylum Al Yazmalım sayesinde eski dönem Türk Sineması bende ayrı bir yer etti. Öyle ki geceleri bazı kanallarda yayınlanan siyah beyaz filmleri izlemek için uyanır olmuştum.

Selvi Boylum Al Yazmalım – 1977

Uzun zaman olmuştu Selvi Boylum Al Yazmalım filmini izlemeyeli. SİNEMASALI sayesinde yeniden izleme fırsatı buldum ve bu izleyişte artık büyüdüğümün farkına vardım. Geçmişte her izlediğimde zihnime kazınan yerler adeta silinirken yeni noktalar dikkatimi çekti. Bu kez gerçekten anladım filmi. Ve bu kez gerçekten anladım, sadakatin ne kadar önemli olduğunu.

Asya ve İlyas’ın tanışmaları daha filmin başında bir maceranın bizi beklediğinin habercisi. Sürekli bir hareket var ki izleyiciyi hiç sıkmıyor. Birbirlerini tanımamalarına rağmen başlattıkları “eşyaları konuşturma oyunu” masumiyetlerinin ifadesi.

Her aşk güzel başlar ancak engellerle karşılaşır ve aşkı için mücadele etmek zorunda kalır kişi; ancak bunu her âşık başaramaz. Asya’nın, ailesini karşısına alıp İlyas’a kaçması bu engellerden biri. Her şey güzel giderken İlyas’ın pes etmesi ise zorluklara göğüs geremeyen âşığa örnek. Ama Asya her şeyi sineye çekecek, gurursuzca hareket edecek biri değil. Pılısını pırtısını toplayıp da gitmesini bilecek cinsten.

Ve kader ağlarını örmüştür; Asya’nın karşısına Cemşit gibi insan değerini bilen, hayatın sillesini yemiş, çocuğunun özlemini gün be gün içinde yaşayan birini çıkartır. Asya başta istemese de oğlu Samet’in geleceğini düşünerek onunla evlenir. Ve yine güzel şeylerin uzun sürmeyeceğini kanıtlarcasına, günün birinde İlyas çıkagelir.

Filmlerin çoğunda ne olursa olsun aşk kazanır. Peki bu doğru mudur? Her şeye rağmen aşk kazanmalı mıdır? Yerleşik deyişle “sevgi karın doyurur mu?” ya da “iki gönül bir olunca samanlık seyran olur mu?”.

Selvi Boylum Al YAzmalım – 1977

Selvi Boylum Al Yazmalım filminde bunların geçersiz olduğunu, vefanın ve sadakatin aşktan üstün olduğunu gördük. Sürekli göz boyayan hikâyelerin aksine böylesine hayata uyarlanabilir bir film, bence insanlar için daha yararlı olmuştur. Çünkü pembe düşlerin peşine takılıp gitmektense gerçekleri soğuk su misali yüze çarpmak daha iyidir.

Filmdeki en etkilendiğim sahnelerden biri de Asya ve İlyas’ın içinden konuşmaları. Hep merak etmez miyiz insanlar hakkımızda ne düşünür, ne konuşur diye. Bu filmi izlerken o anlamlı bakışların yanında bir de iç ses, filmin güzelliğine güzellik katmış:
-Durursam bir daha kurtulamam.

-Ziyanı yok gülüşü yeter bize.

-Yüreğim kaydıysa günah mı?

-Çamura saplansam yardıma gelir misin?

-Elini tuttum sıcacıktı, yüreği elimdeymiş gibi.

-Elinden tutuversem benimle gelir mi?

-Seninim işte, alıp götürsene beni.

-Elveda Asya, elveda Selvi Boylum, Al Yazmalım. Elveda, bitmemiş türküm benim.

Başka hangi filmde var ki böyle içten konuşmalar? İnsanın yüreğine dokunmuyor mu her bir kelimesi?

Öyküsünden duygusuna, oyuncusundan, yaşanmışlığına… Her şeyiyle muhteşem bir film.
İzlemeye ne dersiniz demeyeceğim, eminim izlemişsinizdir. Ama üzerinde biraz daha düşünmeye değmez mi?
Ve sonuçta “Sevgi neydi? Sevgi iyilikti, dostluktu… Sevgi emekti.”
İyi seyirler…

Yorum

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen adınızı buraya giriniz